Acil Tedaviler
Solunum Sıkıntısı
Solunum yetmezliği, akciğerlerin vücudun ihtiyacı olan oksijeni almada veya vücudun ürettiği karbondioksiti dışarı vermekte yetersiz kalmasıdır. Biriken karbondioksitin etkisiyle kan ve diğer vücut sıvıları fazla asitli bir hale gelir, bu nedenle solunum yetmezliği solunumsal asidoz (asitlenme) olarak adlandırılabilir. Solunum, fizyolojik bir olaydır ve yaşam için gerekli oksijeni sağlar. Dış ortamdan alınan hava içindeki oksijen ile organizma içindeki karbondioksitin karşılıklı olarak yer değiştirmesi solunum olarak tanımlanır.
Solunum sistemi, hücre fonksiyonlarının devamı ve yaşamak için gerekli oksijenin vücuda alınmasını; hücre metabolizması neticesinde ortaya çıkan karbondioksitin vücuttan uzaklaştırılmasını sağlar. Bu nedenle soluk alma ve hayatta kalma eşanlamlı olarak algılanır. Solunum yetmezliği yaşamı tehdit edici olabileceği için solunum yeterliliği dikkatli ve hızlı bir şekilde değerlendirilmeli, gerekirse acil tıbbi bakım uygulanmalıdır.
Solunumun sürdürülebilmesi için pek çok işlevin uyum içerisinde olması zorunludur. Solunum işlevi akciğer ve göğüs duvarından, sinir-kas kavşağından veya merkezi sinir sisteminden kaynaklanan sorunlar sonucunda bozulabilir. Solunum ile ilgili sorunları tanımlayabilmemiz için solunumun yeterliliğini gösteren bazı işlevlerdeki değişiklikleri yorumlayabilmemiz gereklidir. Bunlar;
- Solunum hızı
- Solunum hareketleri
- Solunum sesleri
- Bilinç düzeyi
- Deri ve ağız mukozasının rengi ile ilgili değişikliklerdir.
Solunum yeterliliğini değerlendirebilmek için kişinin beden üst kısmının soyulmuş olması gereklidir. Yüzü, boynu görülebilen, göğsü önden ve arkadan izlenebilen kişinin solunum hızı, solunum hareketleri, solunum sesleri, bilinç düzeyi, deri ve ağız mukozası rengi değerlendirilerek ve nabız oksimetrisi monitorizasyonu sonucu ölçülen oksijen satürasyonu değerlerine bakılarak solunum yeterliliğine karar verilir.
Yüksek Ateş
Yüksek ateş bağışıklık sisteminin tehdit karşısında savunmaya geçtiğinin, bir başka ifadeyle aktif hale geldiğinin göstergelerinden bir tanesidir. Normal şartlarda insanların vücut sıcaklığı yaklaşık olarak 37 santigrat derecedir. İnsanların normal vücut sıcaklığı belirli dönemlerde dalgalanma gösterebilir. Bununla birlikte genel olarak vücut sıcaklığı 37 santigrat derecenin üzerinde seyretmesi yüksek ateş olarak kabul edilir. Çocuklarda ve bebeklerde vücut sıcaklığı daha yüksek olabilir. Çocuklarda vücut sıcaklığının 40 derecenin üzerine çıktığı durumlarda dehidrasyon (sıvı kaybı) riski artacağından vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulması önemlidir. Yüksek ateşin başlıca belirtisi vücut sıcaklığının normalde olduğundan daha yüksek olmasıdır. Ek olarak yüksek ateşle birlikte görülen semptomlardan bazıları şu şekildedir:
Titreme ve üşüme,
Yorgunluk,
İştahsızlık,
Kas ve eklemlerde ağrı,
Şiddetli yüksek ateş durumunda halüsinasyon görme.Yukarıda sayılanların yanı sıra bebeklerde ve çocuklarda susuzluk, idrar çıkışında azalma gibi semptomlar da görülebilir.
Zehirlenme
Zehirlenme, kaza ile ya da kasıtlı olabilir. Kaza ile zehirlenme, genellikle 2-3 yaşları arasında pik insidansa sahiptir ve çocukluğun ilk yıllarıyla ilişkilidir. Kasıtlı zehirlenme ise, yalancı intiharın en yaygın biçimlerinden biri olarak, daha büyük yaş gruplarındaki çocukları etkilemektedir. İlk toksik döneme yaklaşım her iki durumda da aynıdır ancak bakım ve izlem farklıdır.
Acil serviste hekim şu soruları sormalıdır:
* Yaşamsal belirtiler (hava yolu, solunum ve dolaşım) risk taşıyor mu?
* Çocuğun aldığı madde ya da maddelerin bileşimi nedir?
* Çocuk gerçekte ne kadar madde almıştır?
* Alınan madde(ler)nin olası önemli yan etkileri nelerdir?
* Eğer birden fazla madde almışsa, olası etkileşimleri nelerdir?
* Uygulanması gereken özgün bir antidot var mıdır?
* Gastrik lavaj gerekli midir ve gerekli ise nasıl yapılmalıdır?
* Çocuğun hastaneye yatırılması gerekli midir, gerekliyse nereye yatırılmalıdır?
* Nasıl bir takip gereklidir?
Vital Belirtiler
Hasta ilk görüldüğünde, kısa bir ilk genel inceleme yapılmalıdır. Eğer vital belirtiler tehlike altındaysa uygun önlemler alınmalıdır. Bazı olgularda hava yolu bir süre için açıktır, ancak çocuk kendi haline bırakılır ya da çocukla ilgilenilmezse tıkanabilir. Bu durum, tam enflamatuar yanıtın gelişmesinin zaman alabileceği kostik bir maddenin yutulduğu
(Resim 1) ve dumanın inhale edildiği olgularda oluşabilir. Ayrıca, opiat zehirlenmesinin hastanane öncesi evrede Nolaksan ile tedavi edilmesi de zararlı olabilir. Naloksanın yarılanma ömrü yalnızca iki saattir, ancak opiat türevlerinin yarılanma ömrü çok daha uzundur. Bu gerçeğin farkında olmamak, önceden başarılı bir biçimde tedavi edildikten sonra yineleyen opiat toksitesiyle ilişkili olarak solunum yetersizliğine ve hava yolu tıkanmasına yol açabilir.
Solunum güçlükleri mide içeriğinin aspirasyonundan bir süre sonra ortaya çıkabilir. Hava yolu yeterince korunmadan çocuk zorla kusturulmuş ya da gastrik lavaj yapılmışsa iyatrojenik aspirasyon da oluşabilir.
Terebentin ya da parafin gibi organik bileşiklerin aspirasyonu, aynı gecikmiş solunum yanıtına neden olur.
Dolaşımla ilgili etkiler şunlardan kaynaklanabilir:
* Zehirin doğrudan miyokardiyal toksitesi
* Aritmi
* Toksik vazodilitasyon
* Zorlu diürez
* Gastrik/intestinal erozyonlardan ya da ülserlerden kan kaybı.